14 Şubat 2015 Cumartesi

Şeker Hastalığının, Diyabetin Belirtileri



ŞEKER HASTALIĞI BELİRTİLERİ NELERDİR?

Şeker hastalığının yani diyabet hastalığının birçok belirtisi vardır. Bende yaklaşık 3 yıldır şeker hastasıyım ve kendi başımdan geçenleri sizinle paylaşacağım.

Şeker hastalığının (Diyabetin) belirtileri genelde şu şekildedir;

Aşırı kilo kaybı : 5 haftada yaklaşık 20 kilo vermiştim.
Ağız ve dudak kuruluğu : Gün içerisinde çok fazla su içmeme rağmen ağzım, dilim ve dudaklarım hep kupkuruydu
İştahsızlık : Normalde iştahım çok iyidir ama ilk şeker hastası olduğumda neredeyse hiç bir şey yiyemiyordum iştahım tamamen kapalıydı

Çok su içme isteği : Günde neredeyse 5 – 6 lt su tüketiyordum ve içtiğim suların tesiri hemen geçiyordu tekrar tekrar içiyordum
Sık sık tuvalet ihtiyacı : Çok fazla su tüketimi olduğu için yarım saatte bir tuvalet ihtiyacı oluyor
Halsizlik : gün boyunca bi kamyon yük taşımışım gibi yorgun hissediyordum kendimi
Mide bulanması : Bazende midem aşırı derecede bulanıyordu


Genel olarak benim yaşadığım belirtiler bu şekildeydi. Hastalığımı ise şu şekilde öğrenmiştir. O zamanlar üniversite de öğrenciydim bir sınava girememiştim mazeret sınavlarına girmek için rapor almaya gittiğimde hastanede öğrenmiştim.
ŞEKER HASTALIĞINIZ TÜRLERİ TİP 1 VE TİP 2 DİYABET NEDİR?

Şeker hastalığının 2 türü bulunuyor. Tip 1 ve Tip 2 Diyabet. Tip 1 diyabet genelde gençlerde ve çocuklarda görülen insüline bağımlı olandır ki benim diyabet tipim de Tip 1 dşyabet. tip 2 diyabet ise insüline bağımlı olmayan hapla ya da diyetle idare edebilen hastalık türüdür.
ŞEKER HASTALARI NELERE DİKKAT ETMELİ?

Yiyeceklerde patates, pirinç, beyaz un ve tabi ki tatlı türlerinden uzak durmanız gerekiyor. Bunlar şeker hastalarının en büyük düşmanlarıdır. Ayrıca kızartma, hazır gıdalar ve gazlı içeceklerden de uzak durmanız gerekiyor. Bol bol yeşillik, süt ürünleri ve meyve tüketilmelidir. Günde en az 2lt su içilmelidir. Günde en azından yarım saat yürüyerek spor yapmalısınız.
ŞEKER HASTALIĞININ ZARARLARI NELERDİR?

Şeker hastaları yediklerine, içtiklerine dikkat etmezlerse çok daha kötü duruma düşebilirler. Şeker hastalığından dolayı gözleriniz kör olabilir, bacaklarınız ya da kollarınız kesilebilir, felç olabilirsiniz vb. kötü hastalıklara yakalanabilirsiniz. Şeker hastalığına dikkat edildiğinde uzun yıllar yaşayabilirsiniz. Tedavisi ise çok kolay sadece iğne yapıyorsunuz ve her iğne tek kullanımlık. İğneleri ise hastaneden çıkartacağınız raporla ücretsiz olarak 3 ayda 1 alabilirsiniz.
Devamını Oku

Şeker Hastaları Ne Yer



Şeker Hastaları Ne Yer,şeker hastalarının beslenme konusunda dikkat etmeleri gereken en önemli hususların başında neleri daha çok yemeleri gerektiğini bilmeleridir.Şeker hastaları ne yer ile ilgili makalemiz aşağıda yer almaktadır.Şeker hastaları ne yer hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için aşağıdaki maklemize göz atmanızı öneririz. Şeker Hastalarının Hastalığı Evresinde

Özellikle Tüketmeleri Gereken Besinler; Sebzeler: Lifle dolu olan sebzelerde doğal olarak az kalori bulunuyor.
Tabağınızı sebzeyle doldurursanız daha az karbonhidrat (kan şekerini artırıyor) ve doymuş yağ (insülin direncini artırıyor) tüketirsiniz. Günde 4-5 porsiyon sebze yemeğe çalışın. (1 porsiyon yarım kase konserve ya da pişmiş sebze ya da 1 kase çiğ sebze anlamına gelir.) Ancak patates, mısır ve bezelye gibi nişastalı sebzelerde diğerlerinden daha fazla kalori bulunduğunu aklınızdan çıkarmayın. Meyve: Yağı ve kalorisi az olan meyvelerde de bol miktarda lif vardır. Ayrıca, meyveler sinirlerinizi, gözlerinizi ve kalbinizi korumaya yardımcı antioksidanlarla doludur. Meyvede daha fazla doğal şeker ve birçok sebzeden daha çok kalori var.

Günde 3-4 porsiyon yiyebilirsiniz. (1 porsiyon bir bütün meyve, yarım kase pişmiş ya da konserve meyve ya da 1 çiğ meyvedir) Suyunu sıkmak yerine meyvenin kendisini tüketin. Çünkü birçok besin maddesi ve lif meyvenin kabuğunda, kendisinde ve çekirdeğindedir. Meyveyi sıkarken bunları kaybedersiniz ve geriye daha fazla kalori ve şeker kalır. Fasulye: En iyi lif kaynaklarından biri olan fasulyeler sizi daha uzun süre tok tutar, sindirimi yavaşlatır ve yemekten sonra kan şekerinin ani yükselmesini önler. Bu etkiler öyle güçlüdür ki tüm kan şekeri seviyenizi düşürebilir. Konserve fasulyeleri duruladıktan sonra yaptığınız her salataya ekleyin.

Kara fasulye ya da mercimek çorbası öğlen yemeği için iyi bir seçenektir. Tahıl: Kahvaltılık tahıllar güne daha fazla lif depolayarak başlama imkanı sunar. Araştırmalar, güne bol lifli tahıl gevrekleriyle başlayanların daha sonraki öğünlerinde daha az yediklerini gösteriyor.
Balık: Hazırlanması kolay ve hızlı olan balık iyi bir protein kaynağıdır. Ayrıca çok yağlı etlerin yerini alabilir. Aynı zamanda, yağlı balık en iyi omega-3 yağ asidi kaynağıdır. Bu yağlar damarlarınızın temiz kalmasını sağlıyor. Şeker hastalığı olanlarda trigliserid seviyesi daha yüksektir, iyi kolesterol düzeyi ise düşüktür. Omega 3 yağ asitleri her iki sayının da düzenlenmesine yardımcı olur. Haftada en az 2 kere balık tüketin. Özellikle somon, uskumru ve ton balığında daha fazla omega-3 vardır.

Kümes hayvanları: Son derece yağsız, kalorisi az olan tavuk göğsü, şeker hastaları için çok iyidir. Biftek ve etli fastfood gıdalara benzemeyen tavuk göğsünde kötü kolesterolü artıran ve insülin direncini yükselten doymuş yağ oranı azdır. 85 gram derisiz tavuk göğsü, sadece 142 kalori ve 3 gram yağ içeriyor. Hindi göğsü ise daha az yağlıdır ve kalorisi daha düşüktür.

Kabuklu yemişler: İyi yağlarla dolu olan kabuklu yemişler, kalp hastalığını destekler. Bunlar aynı zamanda insülin direncini düşürmeye yardım eder ve kan şekerinin daha kolay kontrol edilmesini sağlar. Ayrıca E vitamini bakımından zengin olan kabuklu yemişler hücreleri korur ve sinir ile göz hasarını önlemeye yardım eder. Lif ve magnezyum bakımından zengin olan bu gıda, kan şekerini düzenlemeye yardım eder. Düzenli ve ılımlı olarak tüketilirse kilo vermeye yardımcı olur, ancak bol miktarda kalori içerdiğinden fazla tüketmeyin.

Zeytin yağı: Kalp krizi riskini azaltmaya yardım eden, Akdeniz beslenmesinde önemli yeri olan zeytinyağı, insülin direncini düşürerek kan şekerini düzenli tutmaya yardım eder. Evde ve restoranlarda ekmeğinizi zeytinyağına daldırın. Ancak ne kadar zeytinyağı yediğinize dikkat edin, çünkü 1 yemek kaşığı zeytinyağında 119 kalori bulunuyor.

Yoğurt: Protein ve kalsiyum bakımından zengin olan yoğurt, kilo vermeye yardımcı. Çeşitli araştırmalar bol miktarda kalsiyum bakımından zengin gıdalarla beslenen insanların daha kolay kilo verdiğini gösteriyor. Bu nedenle taze meyvelerinize yoğurt ekleyebilir ya da yoğurdunuza az yağlı granola gibi tahıllar katıp yiyebilirsiniz.

Tarçın: Yemeklerinize tarçın serpmek kan şekerinizi düşürebilir. Tarçındaki bileşenler vücuda insülini etkili şekilde kullanmasına yardım ediyor.
Bu nedenle daha fazla glikoz hücrelere girebiliyor. Son yapılan araştırma günde sadece yarım çay kaşığı tarçının kan şekeri seviyesini önemli derecede düşürdüğünü gösteriyor. Tam tahıllı tostlarınıza, fırında pişmiş elmalarınıza ve hatta tavuk yemeklerinize toz tarçın serpin. Ya da tarçın çubuğunu sıcak suya batırın ve bir fincan yatıştırıcı ve şifalı tarçın çayı hazırlayın.
Devamını Oku

Diyabetin Ayaklara Verdiği Zarar


Diyabetin ayaklara verdiği zarar. Ayak basınç testi olan padograf ile diyabetin ayaklara verdiği zararın önlenebildiği bildirildi. Araştırmalar, 30 yaş altında diyabet teşhisi konan hastalarda ayak problemlerinin daha çok görüldüğünü gösterirken, ayak sorunlarının ortaya çıkmasıyla diyabetin süresi … Diyabetin Ayaklara verdiği Zarar Ayak Basınç testi olan padograf ile diyabetin ayaklara verdiği zararın önlenebildiği bildirildi.

Araştırmalar, 30 yaş altında diyabet teşhisi konan hastalarda Ayak problemlerinin daha çok görüldüğünü gösterirken, ayak sorunlarının ortaya çıkmasıyla diyabetin süresi arasında da yakın bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Diyabetli kişilerin ayak bakımına gösterdikleri özen, diğer insanlara oranla çok daha fazla önem taşıyor. Çünkü ayakla ilgili rahatsızlıklar, diyabetli hastalarda en sık görülen sorunların başında geliyor. Bu sorunlar arasında iltihap, çabuk yaralanma, dış mek nlarda çıplak ayakla veya terlikle gezmeyle meydana gelen ciltte ülserler, Su toplanmaları, sıyrıklar ve cilt tahrişleri sayılıyor. Acıbadem

Diyabet Merkezi’nden Dr. Yaser Süleymanoğlu, diyabetli ayağa Türkiye’de gerekli önemin verilmediğini belirterek, “Padograf sistemiyle hastanın ayak basınç noktalarının erken safhadaki bozukluklarını tespit etmek mümkün. Bu sayede önlem alınabildiği için erken safhada ayak deformasyonları engellenebiliyor. Ayakta oluşabilecek en küçük bir enfeksiyon, hasta ayağındaki sinirlerin hasar görmesi yüzünden hissetmediği için yaraları kazımaya hatta kesmeye kadar gidebilecek boyutlara ulaşabilir. Tüm bunlar hastanın fiziksel aktivitesini engeller. O yüzden bu konuda erken tanı bizim için çok önemli. Çünkü fiziksel aktivite, şeker hastalığı tedavisinin neredeyse yüzde 80′ini oluşturan temel taşlarından biri” dedi. DİYABET AYAĞI NASIL ETKİLİYOR?

Diyabetin ayaktaki etkilerinden biri, kan şekerinin sürekli yüksekliği nedeniyle kan dolaşımının azalması. Diyabet, damar duvarlarını bozarak damarların hasar görmesine ve ayaklara giden kan miktarının azalmasına neden oluyor. Bunun sonucunda, ayağın iyileşme ve enfeksiyonlara karşı direnç oluşturma kapasitesi azalıyor. Bu da ayakta meydana gelen yaraların iyileşme süresinin uzamasına, enfeksiyonun yayılmasının kontrol altına alınmasında ve tedavisinde zorluklara yol açıyor.

Dr. Süleymanoğlu’na göre kan akımının azalması, tedavide kullanılan ilaçların yeterince ayağa ulaşamamasına ve dolayısıyla ilaç dozlarının artırılmasına neden olabiliyor. Sinirlerin hasar görmesi, diyabetli ayaklarda görülen bir başka sorun. Sürekli kan şekeri yüksekliği, ayağın his, pozisyon ve ağrı duyusu fonksiyonlarını yerine getiren sinirlerinde de hasara yol açıyor. Sinirlerin hasar görmesi hisle ilgili fonksiyonlarda bozulmaya neden olurken, diyabetli hastaların ayaklarının yaralanma sırasında ağrıyı az veya hiç hissetmemelerine sebep olabiliyor.

Diyabetli ayağın başka bir sorunu da enfeksiyonlara karşı direncin azalması. Kan şekeri normal değerinin üzerine çıktığında, beyaz kan hücrelerinin enfeksiyonları meydana getiren mikroplara karşı savaşma kapasiteleri azalıyor. Bu da ayakta meydana gelen enfeksiyonun hızla yayılmasına ve ayağı daha fazla tahrip etmesine neden oluyor. Kan şekeri yüksekliği, beyaz kan hücrelerinin savunma kapasitelerinin azalmasına neden olurken, genel bağışıklık sistemini de olumsuz yönde etkiliyor. Dr. Süleymanoğlu, tüm bu yaşananların diyabetli hastaların ayaklarında yaraların ve enfeksiyonların oluşması kolaylaştırdığını ve tedavilerini zorlaştırdığını belirtiyor.

PADOGRAF YA DA AYAK BASINÇ TESTİ Diyabetin ayak üzerindeki etkilerini erken safhalarda tespit ederek gerekli önlemleri almak amacıyla geliştirilen podograf, bilgisayar sistemi ve tarayıcıdan oluşuyor ve üzerindeki sensorler sayesinde ayağın her santimetre karesine uyguladığı Basıncın ölçümünü yapıyor. Podograf bu ölçümü yaptıktan sonra özel programı sayesinde hastanın ayağının basınç haritasını otomatik olarak gösterip, ayağın anatomik yapısı hakkında detaylı bilgi veriyor. Podograf sayesinde değişik formlarda görülebilen ayak basınç haritaları, ayaktaki problemlerin daha kolay Analiz edilmesini sağlıyor. Podograf aynı zamanda ayağa en uygun tabanlığı da öneriyor.

Diyabetik ayaklarda kullanılan tabanlıklar, ayağı tabanda oluşabilecek aşırı Basınçtan koruma amaçlı kullanılıyor. Bu sayede tabanda eşit basınç dağılımı sağlanıyor. Her hastanın ayak yapısı farklı olduğu için, hastanın ayağına uygun olan tabanlık, podograf sayesinde incelenen ayak basınç dağılımıyla belirleniyor. Ayak basınç testi ile ayak analizi, Tip I diyabetli hastaların tanısından 3 yıl sonra ve her yıl yapılması öneriliyor. Tip II diyabetli hastalarda ise tanı konulur konulmaz bakılması ve her yıl bir kez yapılmasını uygun görülüyor.

DİYABETLİ AYAK NASIL KORUNMALI? Dr. Süleymanoğlu’na göre diyabetli hastalar, öncelikle ayaklarında oluşabilecek küçük sorunların büyük problemlere yol açabileceğini, ayaklarını yaralanmalara karşı titizlikle korumaları gerektiğini ve en ufak bir sorunda Sağlık merkezlerine başvurmaları gerektiğini çok iyi bilmeli. Dr. Süleymanoğlu, “Özellikle diyabetli çocukları olan ailelerin erken yaşlarda meydana gelebilecek ayak sorunları nedeniyle dikkatli olmaları gereklidir. Amerika’da 1994 yılında diyabetli olan 67 bin hasta diyabetin neden olduğu ayak sorunları nedeniyle ayak parmaklarını, ayaklarını ve hatta bacaklarını kaybetmek zorunda kalmışlar. Sadece ayakların düzenli bakımı ve korunmasıyla bahsi geçen uzuv kayıpları yüzde 50′nin üzerinde bir oranla engellenebiliyor” dedi. “Günlük ayak kontrolü: Diyabetli hastalar, ayaklarında belirgin problem olmasına rağmen ağrı hissetmeyebiliyor.

Bu nedenle günlük olarak ciltte kesi, kızarıklık, şişlik ve tırnaklarda iltihap olup olmadığını kontrol etmeleri gerekiyor. Uzmanlar bu kontrollerin yatmadan önce ve her Gün yapılmasını öneriyor. Ayakların her gün yıkanması: Ayakların temiz ve kuru tutulması, ayak sağlığı için önemli bir yer tutuyor. Ayakların her gün çok Sıcak olmayan ılık Suyla yıkanması ve yıkama sonrasında iyice kurulanması şart. Parmak aralarının kuru kalmasını sağlamak için talk pudrası veya mısır nişastası kullanılması öneriliyor. Cildin yumuşak ve düzgün kalmasını sağlamak için kaliteli cilt losyonları veya yumuşatıcı baz kremler kullanılması gerekiyor. Nasırların ve cilt sertliklerinin giderilmesi: Eğer diyabetli hasta ayaklarında nasır veya ciltte sertlikler saptamışsa, kendi tedavi etmeye kalkışmadan hemen bir hekime başvurması gerekiyor. Hasta, eğer hekim uygun görürse nasır ve sertliklerin giderilmesi amacıyla banyo veya duş sonrasında ponza taşı kullanabilir. Nasırların veya sertliklerin asla kesilmemesi gerekiyor.
Tırnakların bakımı: Tırnakların her hafta veya gerektiğinde düzenli olarak kesilmesi gerekiyor. Uzmanlar, tırnakların banyodan sonra, çok kısa olmamak kaydıyla düz bir hat boyunca kesilmesini öneriyor. Tırnakların törpüyle düzeltilmesinde de yarar var. Ayakkabı ve çorap kullanımı: Hastanın mutlaka her zaman çorap ve ayakkabı giymesi gerekiyor. Ev içinde ve dışında asla çıplak ayakla dolaşmamak, yaralanma riskine karşı koruyucu bir önlem.

Çıplak ayakla ayakkabı giyilmesinden de kaçınmak gerekiyor. Ayağa tam oturan, temiz ve dikişsiz, lastik kısmı ciltte iz bırakmayan çorapların tercih edilmesi gerekiyor. Kullanılacak ayakkabının ise giyildikten sonra belirgin boşluk bırakmayan, yumuşak derili, yüksek veya sivri topuklu olmayan, ayak parmaklarının rahat hareket etmesine izin verecek şekilde ön kısmı geniş olan ayakkabılardan seçilmesi gerekiyor. Diyabetli hastaların çok özel durumlar dışında terlik giymeleri ise yasak.

Ayakların sıcak veya soğuktan korunması: Diyabetli hastaların ayaklarında diğer insanlara göre daha kolay güneş yanıkları meydana gelebildiği için, yaz aylarında güneşlenilirken ayakların mutlaka örtülerek direkt güneş ışığından korunması gerekiyor. Kışın ise, ısıtıcılar ve açık ateşler ayaklar için tehlike oluşturabiliyor. Yağmurlu ve karlı havalarda, ayakların asla ıslak kalmamasına da özen göstermek gerekiyor. Ayakların kan dolaşımı: Kan dolaşımını rahatlatılması için Günde 2-3 kez, 5 Dakika boyunca ayak parmaklarının ve ayak bileklerinin hareket ettirilmesi öneriliyor. Uzun süreli bacak bacak üzerine atılarak oturulması ise oldukça sakıncalı.

Sıkı çoraplardan ve özellikle kadınlar için tayt, jartiyer gibi bacakları sıkan giysilerden kaçınılması gerekiyor. sigara ise, ayakların kan akımını azalttığı için kesinlikle içilmemesi gerekiyor. Egzersiz ve fiziksel aktivite: Yürüme, yüzme ve bisiklete binme diyabetli hastaların ayakları için en uygun egzersizler olarak kabul ediliyor. Koşma ve atlama gibi ayakları zorlayan egzersizlerden ise kaçınmak gerekiyor. Egzersiz sırasında uygun spor ayakkabılar giyilmesi, yürüyüş için beton ve sert zeminler yerine Toprak ve çim gibi yumuşak zeminlerin tercih edilmesi de diyabetli ayakların korunmasında oldukça önemli.
Devamını Oku

Diyabetinizi Kontrol Altına Alın



Tedaviniz süresince kendinizi gözlemleyin Tip 2 Diyabet hastalarının düzenli olarak kan şekeri düzeylerini kontrol etmeleri gerekmektedir. Eğer diyabetiniz olduğunu öğrendiyseniz ve yakın zamanda tıbbi bir tedavi geçirmişseniz günde 4 kez her yemek sonrası ve yatmadan önce olmak üzere kan şekerinizi ölçmelisiniz. Bazen yemekten 1 ya da 2 saat sonra, yemeğin, kan şekeri düzeyinizi ne şekilde etkilediğini görmek için de bu kontrolü yapabilirsiniz.

Sürekli olarak uyguladığınız bir diyet içindeyseniz, egzersiz yapıyor ve tedavinizi düzenli bir şekilde sürdürebiliyorsanız kan şekeri kontrolünüz için fazla endişelenmenize gerek olmayacaktır. Bu durumda kan şekeri düzeyinizi günde 1 ya da 2 defa kontrol etmeniz yeterlidir. Bu kontrolü, bazı günler kahvaltı ve öğle yemeği öncesi, bazen de akşam yemeğinden önce ve yatarken yapmaya özen gösterin.
Bu size, kan şekeri düzeyinizi günde 4 kez kontrol etmeden de, tam bir kontrol sağlayacaktır. Bunların yanı sıra zaten doktorunuz, sizin HbA1c derecenizi kontrol ediyor olacaktır ki bu aynı zamanda son 2-3 ay içindeki glikoz miktarınızın ölçüsüdür. Böylelikle diyabet tedavinize ilişkin olarak rahat bir soluk alabilirsiniz.

Aşağıdaki tablo glikoz kontrolünde size yardımcı olacak glikoz derecesi hedeflerini gösterir. (tablo yapılacaktır) Glikoz Kontrolünde Amerikan Diyabet Birliği Hedefleri Glikoz Dereceleri Yemekten Önce 90- 130mg/dL Yemekten 1 ya da 2 saat sonra < 180 mg/ dL HbA1c dereceleri < % 7 Yapılması ve hatırlanması gereken çok fazla şey olduğunu düşünerek kendinizi sıkıntıya sokmayın. Yapılması gerekenler, dikkatli bir uygulamayla, bir süre sonra alışkanlık haline gelecektir, kendinize bunu hatırlatın ve sağlığınıza özen gösterin.
Devamını Oku

İşte Diyabette Doğru Bilinen Yanlışlar!



Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabette, egzersiz ve diyet tedavinin ömür boyu sürecek ayrılmaz bir parçası olurken, insülinin bağımlılık yapabildiği ve hastalığın kısırlığa yol açabildiği bilgileri gerçeği yansıtmıyor. Uzmanlar, stresin kan şekerinde etkili olabildiğini, ancak yüksek rakamların bununla açıklanamayacağını, altta yatan nedenlerin tespit edilmesi gerektiğini belirtiyor.

Ani kan şekeri düşüklüğünde de “sinirlilik” halinin etkili olabildiğini ifade eden uzmanlar, kan şekeri yüksekliğinde ise bir etkisinin bulunmadığına dikkati çekiyorlar. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Berrin Demirbaş, şeker hastalığı olarak bilinen diyabetin, pankreasın yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insülin hormonunun etkili şekilde kullanılamaması durumunda geliştiğini söyledi. Demirbaş, diyabet hastalarının vücudunun, yediği besinlerden kana geçen şekeri kullanamadığını ve kan şekerinin yükseldiğini, gün içinde çok su içme, sık idrara çıkma, yorgunluk ve açıklanamayan kilo kaybının, hastalığın öne çıkan belirtileri olduğunu ifade etti.

Demirbaş, diyabetin yaklaşık yüzde 90′ının erişkinlerde görülen Tip 2, yüzde 5-10′unun ise çocuklarda görülen Tip 1 şeklinde olduğunu, halk arasında diyabetle ilgili doğru bilinen birçok bilginin yanlış olduğunu söyledi. TİP 2 DİYABET YAŞLI HASTALIĞI MIDIR? Tip 2 diyabetin erken tanı konulduğunda ve düzenli ilaç kullanımı halinde tedavi edilebileceğini belirten Demirbaş, bu hastalarda egzersiz ve diyetin yaşam boyu devam etmesi gerektiğinin altını çizdi.

Demirbaş, son yıllarda özellikle şişman ve hareketsiz çocuk sayısının artışına bağlı çocuk ve genç yaş grubunda da Tip 2 diyabetin görülmeye başladığına işaret etti. DİYABET HASTALARI “STRESTEN” ŞİKAYETÇİ Stresin kan şekeri üzerinde etkili olduğunu anlatan Demirbaş, genellikle hastalarının stresten şikayetçi olduklarını dile getirdi. Demirbaş, şöyle devam etti: “Hastalar, stres sonrasında kan şekerlerinin yükseldiğini ifade ediyorlar. Bu, bir bakıma doğrudur. Örneğin; kan şekeri 100 mg/dl olan birinin, stres sonrası 160 ve 170 mg/dl çıkması stresle açıklanabilir. Ama 300-400 mg/dl gibi yüksek rakamlar, kesinlikle stres ile açıklanamaz.

Stresin, şekeri bu kadar da yükseltmeyeceğini bilmeli, hasta önlemini buna göre almalıdır. Stres belki hastanın diyet düzenini bozmasına, ilaçlarını aksatmasına neden olup şekerini yükseltebilir. Bu anlamda da kan şekeri yüksekliğine katkısı olabilir. Ancak hastanın stresten öte başka nedenleri araştırması ve bunlara ait önlemleri alması gerekir.” “ANİ KAN ŞEKERİ DÜŞÜKLÜĞÜ SİNİRLİLİK YAPABİLİR”

Diyabetik hastaların, kan şekeri düzenli seyrettiği sürece sinirli olmayacaklarını vurgulayan Demirbaş, “Diyabette ani kan şekeri düşüklüğü olursa sinirlilik olabilir. Kan şekeri yüksekliği sinirlilik yapmaz” dedi. Şeker hastalarına ara öğünlerde meyve yemesi önerildiğini ve bunların porsiyon şeklinde olduğunu anlatan Demirbaş, bir bardak meyve suyu elde edilmesi için birkaç meyvenin sıkıldığını, bunun da hasta için arzu edilen ölçünün üstünde olduğunu söyledi. Demirbaş, sıvı gıdaların çok hızlı emildiğinden kan şekerini hızla yükselttiğini ifade ederek, şeker hastalarına hem sindirim sisteminin iyi çalışması hem de kan şekerinin iyi seyretmesi için meyve suyu içilmesi yönündeki önerilerin doğru olmadığını, bunun yerine meyvenin olduğu gibi tüketilmesi gerektiğini bildirdi.

“DİYABETLİNİN KISIR OLACAĞINA İLİŞKİN BİLGİ YANLIŞ” Demirbaş, diyete bağlı kalmayan hastalarda şişmanlık görülebileceğini işaret ederek, diyabet hastalarının kısırlık sorunu yaşayacağına ilişkin bilginin yanlış olduğunu aktardı. Gebelik planlamasından 3 ay önce diyabet hastası anne adayına insülin tedavisi başlanacağını ve kan şekeri ayarlandıktan sonra hamile kalınabilineceğini anlatan Demirbaş, şeker hastası olan erkeğin de kan şekeri kontrol altındayken cinsel fonksiyonunda problem yaşanmayacağını belirtti.

“İNSÜLİN BAĞIMLILIK YAPMAZ” Demirbaş, insülinin bağımlılık yapan bir madde olmadığını ve istenildiği zaman bırakılıp hap tedavisine geçilebileceğini dile getirdi. Sadece şekerli gıdaları tüketmeyerek kan şekerinin kontrol altına alınamayacağına dikkati çeken Demirbaş, “Diyabetik kişinin alması gereken kalorinin yüzde 50′si karbonhidrat, yüzde 30′u yağ, ve yüzde 15-20′si protein olmalıdır.

Yağın içeriğinde yüzde 7′den azı doymuş yağ (tereyağı), yüzde 7 oranında çoklu doymamış yağ (ayçiçek yağı, soya yağı ve mısır özü yağı), yüzde 10-15′i tekli doymamış yağ (zeytinyağı) olmalıdır. Karbonhidrat alırken özellikle lifli gıdalar tercih edilmelidir. Diyabetik diyette tatlı gıdaların tüketilmesi yasaktır. Ayrıca bal direk glukoz içerdiğinden diyabetik bireyler için yasaktır.”
Devamını Oku

Kan Şekeri Düşüklüğü Diyabete Dönüşebilir



Yemeklerden sonra, özellikle tatlı veya hamur işi yedikten sonra kendinizi yorgun veya bitkin hissediyorsanız, terleme ya da el – ayak boşalması gibi belirtiler görüyorsanız hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) olabilirsiniz. Kan şekeri düşüklüğü diyabete dönüşebilir Hipoglisemi, kan şekeri düşüklüğü demektir.

Ancak kan şekeri zaten, sürekli aynı değerde değildir; değişkendir. Yiyecek ve içecekler, hareket durumu, stres, alkol, kullanılan bazı ilaçlar kan şekerinin değişimine neden olur. Hipoglisemi bu ilaç ve durumlara bağımlı ya da bağımsız olarak kan şekerinin ani düşmesi ve hastanın bunun belirtilerini algılamasıdır.

Hipoglisemi kadınlarda daha sıktır. Ancak toplumdaki sıklığına dair net bir bilgi yoktur, belirtilerini yaşayıp hekime gitmeyen veya gitse de net tanı konamayan vaka çoktur. Hipoglisemi nedenleri Hipoglisemi nedenleri içerisinde en önemlisi, altında insülin fazlalığı, dolayısıyla insülin direnciyle birlikte bulunan tiptir.

Genellikle karbonhidratı yoğun (tatlı, hamur işi, pilav, makarna gibi) gıdalardan 1 – 2 saat sonra hastanın kendini kötü hissetmesi, uyku hali, sinirlilik gelişir. Hatta terleme, titreme, el – ayak boşalması, bayılmaya kadar giden hastalar da olur. Panik atak hastalığı ile karışan olgular bulunmaktadır. Bu yüzden panik atak hastalığı tanısı konmadan önce kişinin bulguları yemeklerle ilişkili ve ailesinde diyabet(şeker hastalığı) öyküsü varsa mutlaka hipoglisemi açısından tetkik edilmelidir. Hipoglisemisi olan kişilerin açlığa dayanıklılıkları düşmüştür.

Hipoglisemi tanısı için kan şekerinin 60 mg’ın altına düşmesi gerekir. Ancak bazı diyabet hastaları daha yüksek (70 – 80 mg gibi) rakamlarda da bu belirtileri hissedebilirler. Hipoglisemide tanı Hipogliseminin en önemli özelliği, hepsinde olmasa da ileride diyabet adayı olmaya yatkınlık göstergesi olabileceğidir. Bu nedenle bu belirtileri yaşayan, ailesinde diyabet öyküsü bulunan hastalar, mutlaka hekime başvurup, halk arasında bilinen adıyla yükleme yani oral glukoz tolerans testi (OGTT) yaptırmalıdırlar. Bunun sonucuna göre de mutlaka diyet ve egzersiz, gerekirse de ilaç tedavisi almalıdırlar.
Devamını Oku

Şeker Hastalığı İle İlgili Son Gelişmeler



Şeker hastalığı ile ilgili son gelişmeler,şeker(diabet) hastalığının tedavisinde günümüzde yaşanan son gelişmeler hakkında bilgileri aşağıdaki makalemizde bulabilirsiniz.Şeker hastalığı ile ilgili son gelişmeler hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorsanız aşağıdaki makalamize mutlaka göz atmalısınız.

Şeker hastalığı için tek tedavi yöntemi insülin mi? Haplar enjeksiyonun yerini alabilir mi? Şekerde gen tedavisi işe yarıyor mu? Prof. Dr. Temel Yılmaz, şeker hastalığının tedavisindeki son yenilikler konusunda bilgi verdi. İnsülinsiz hayatın formülünü açıkladı. Türk Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Temel Yılmaz, diyabet ve hastalığın tedavisine ilişkin son yenilikleri anlattı. Şeker hastalığı, ağızdan alınan ilaçlarla tedavi edilebilir mi?

Halk arasında ‘Diyabet Hapları’ diye adlandırılan ilaçlar, oral hipoglisemiklerdir. Bu ilaçlar, tip 2 diyabetlilerde ağızdan alınarak kullanılan, vücuttaki hedef hücrelere etkisini düzenleyen glikozun bağırsaktan emilimini yavaşlatan ilaçlardır. ŞEKER HAPI VAR MI? Ağızdan alınarak kullanılan ve insülin içeren ilaçlar var mı? Henüz bu yönde etkili olan bir ilaç yok! Günümüzde insülin sadece parenteral yolla (İlacın damar içi, kas içi yolla verilmesi) kullanılabilmekte… Ağızdan kullanılan ilaçlar insülin değildir, sadece vücuttaki insülinin pankreastan salınımını artırıcı yönde etki gösterir. İnsülin yokluğundaki etkileri de oldukça azdır. Hap almanın yemekle ilişkisi var mı?

Hap almanın yemekle ilişkisi var. Çünkü haplar, diyabetlinin yemeğini idare edecek insülin etkisi oluştursun diye kullanılır. Eğer hesaplanan, birlikte kararlaştırılan beslenme programının dışına çıkılıp, daha az tüketilirse ilaç daha fazla gelecek; daha çok tüketilirse o zaman da insülin ihtiyacı artarak yetersiz kalacaktır. Çocuğunuzun yaş günü veya evlenme yıldönümünüzse hekiminizle bunu kararlaştırmak yoluyla hapınızın dozunu artırabilirsiniz. Böylece o öğünde kan şekerinizin daha çok yükselmesine engel olursunuz. Ama bunu alışkanlık haline dönüştürdüğünüzde, yarardan çok zarar göreceğinizi de unutmayın! HASTA DOĞRU YOLDA MI? Diyabet tedavisinde kullandığımız haplar nasıl etki ederler? Yan etkileri neler? Tip 2 diyabet tedavisinde kullanılan haplar, insülinin etkisini ve hassasiyetini artırır.

Eğer şişmanlık varsa, yağ kütlesi azaltılarak insülinin işi biraz daha kolaylaştırılmaya çalışılıyor. Eğer hasta doğru yolda ilerliyorsa, kullanılan ilaçlar da doğruysa tedavi mükemmel demektir. İlaçların doğru dozda ve zamanda kullanılması çok önemlidir. İlaçların hastalıklara, evrelere, yaşlara, birlikte bulunan hastalıklar veya vücuttaki hasarlara göre hekim tarafından belirlenen dozları bulunur. Bu dozları ‘daha iyi gelsin’ diye komşu uyarılarıyla veya insülin tedavisini ertelemek adına artırmak yanlış olur. TÜRK DOKTORLARIN BULUŞU YENİ UMUT MU?

Şeker insülinsiz tedavi edilebilecek mi? Bu konuda Akdeniz Üniversitesi doktorlarının deneysel bir çalışması var. Hatta bu konu ‘Human Gene Therapy’e kapak olmuş, siz bu gelişmeyi nasıl yorumluyorsunuz? Bunlar umut veren çalışmalar, ancak ne yazık ki klinik uygulamaları henüz yok! Ancak bu konuda dünyanın her yerinde araştırmalar yapılıyor, Türkiye’deki çalışma da son derece yüz güldürüyor. Genlerle oynayarak, diyabetin tedavisi amaçlanıyor. Umarım başarılı olur. DİYABET ÇOK SİNSİDİR Diyabetli bir hasta organ hasarlarından nasıl korunur?

Diyabetin başlangıcından itibaren 10 yıl boyunca genel olarak hastayı uyaran ya da yaşam kalitesini bozan bir bulgu olmaz. Hastalık sinsice seyreder. Burada en önemli tanı aracı, A1C testidir. A1C testi diyabet hastasının iki aylık kan şekeri ortalamasını gösterir. Kişinin A1C testi, yüzde 6.5 değerinin altında olmalıdır. Beyaz alanda yer alan bu değerin altında, diyabete bağlı organ hasarlarının gelişmediği kabul edilir. 6.6-8 değerleri arasına denk gelen sarı alanda ise; büyük damar hasarları, hipertansiyon, diyabetik ayak problemleri baş gösterir.

Eğer bu değer 8.1 ve üstünde ise; bu kez küçük damar hasarı, göz ve böbrek bozuklukları ya da ayakta görülen sinir hasarları oluşabilir. ADACIK NAKLİ ŞEKER HASTALIĞINI İYİLEŞTİRİR Adacık nakli tip 1 ve ileri dönem tip 2 diyabetin kesin tedavisi için en çok umut bağlanan yöntemler arasında ilk plandadır. Fakat adacık naklinde asıl sorun, organ nakli gibi ‘immün sistemi’ni baskılayan ilaçlar uygulamak zorunda kalınmasıdır. Günümüzde ağır basan görüş, daha güvenilir ve yan etkisi daha az bir ilaç bulunmadan eski yöntemle tedavinin devam etmesidir. Yani hastaların bir çoğu insülin tedavisinden şaşmamaktadır. Ancak adacık nakli operasyonlarında son yıllarda başarı oranı artmıştır. Hasta sağ kalım oranı yüzde 85′lerden yüzde 98′lere çıkmış. Bir yıllık insülinsiz yaşam oranı yüzde 17′lerden yüzde 70′lere kadar çıkmıştır.
PANKREAS NAKLİ ADACIK NAKLİNİN ALTERNATİFİ Pankreas naklindeki en büyük sorun önemli cerrahi işlemler gerektiriyor olması… Adacık naklinde hastaya büyük bir cerrahi girişim olmaksızın tüpün içindeki hücreleri bir ultrason rehberliğinde enjeksiyonla göndermek yeterli oluyor. Adacık naklinin ikinci özelliği de tekrarlanabilir olması… Çünkü nakil sırasında ciddi bir bayıltma ve cerrahi operasyon yapılmıyor.
Pankreas naklinde ise küçücük bir yanlış, hastada ciddi yan etkilere hastanın hayatını tehdit eden sorunlara yol açabiliyor. Adacık nakli, bu tekniği iyi bilen kişilerce uygulandığında hayati bir durum söz konusu olmuyor. ADACIKLAR TİP 1 ŞEKER HASTALARINA ÖNERİLİYOR Tip 1 diyabet tedavisinin iki önemli unsuru var. Bunlardan biri; bağışıklık sistemi hücreleri tarafından öldürülen beta hücrelerinin yerine konması… Diğeri de devam eden ‘otoimmün atakları’nın engellenmesi… İlk basamak olan, yerine koyma tedavilerinin günümüzde uygulanan tek yöntemi kadavradan adacık nakli… Adacık nakli, Amerika’da 20, Avrupa’da 16 ve dünyada yaklaşık 50′ye yakın merkezde uygulanmakta olan önemli bir işlemdir.

KİMLER ORAL ANTİDİYABETİK İLAÇ KULLANAMAZ? Tip 1 diyabetikler Hamileler Süt veren anneler Böbrek yetmezliği olanlar Karaciğer yetmezliği olanlar Büyük cerrahi girişim, ağır travma, ağır enfeksiyona maruz kalanlar Akut metabolik komplikasyonu olanlar ilaç kullanamaz. HAYAT BOYU İNSÜLİN KULLANMAK GEREKMEZ Diyabet hastası bir kere insüline başladı mı bir daha bırakmaması mı gerekir? Hayır. ÖzellikletTip 2 diyabet hastalarında hayatları boyunca çeşitli aralıklarla insülin bıraktırılır. Kontrollü olarak gluko toksisitesi ölçülür. Doktorun uygun gördüğü dönemde insülin bırakılır, hapa dönülür. Sonra hasta bir süre izlenir ve tekrar insüline başlanır. Tedavinin bir döneminde yine hap kullanılır.

‘İnsüline bir kez başlandı mı bırakılmaz’ diye bir şey yoktur. Yalnızca tip 1 diyabetli çocuklar, vücutlarında hiç insülin bulunmadığı için onlar aralıksız insülin üretmek zorundadır. TİP 1′Lİ ÇOCUKLAR H1N1 AŞISI OLMALI! Diyabet hastaları domuz gribine karşı risk grubu mu, sizce özellikle diyabetli çocuklar aşılanmalı mı? Tip 1 diyabet hastaları 50 yaşının üzerindeyseler ve 10 yılı aşkın süredir hastaysalar, vücutlarında bir ya da birden fazla organ hasarı varsa, aşı programını mutlaka tamamlamalılar… Yani grip, zatürre ve H1N1 (domuz gribi) aşılarını yaptırmaları gerekir. Çünkü risk grubunda kabul edilirler.

Ayrıca tip 1′li olan çocuklar da yüksek risk grubu içinde kabul edildiklerinden onlara mutlaka H1N1 aşısı olmaları gerektiğini söylüyoruz. İLAÇLA İSTEDİĞİM KADAR YİYEBİLİR MİYİM? Biraz fazla yemek yenildiğinde ilaç dozu artırılabilir mi? Bu, neyin çok tüketileceğiyle ilgili bir şey. Eğer tüketilecek besin karbonhidrat ve şeker açısından yoğun bir besinse ve bunu fazlalaştırmaya çalışıyorsanız, hapın dozunu artırmak yetmeyebilir. Ama bir porsiyon yerine iki porsiyon sebze veya meyve yenmek istendiğinde, ilacın dozunu yükselterek, o öğünün kan şekeri yüksekliğini engellemek mümkündür.

İNSÜLİN DESTEĞİ GEREKEBİLİR Zayıfsanız ve sık sık kaçamak yapmak zorunda kalıyorsanız kalorinizi artırıp, buna uygun insülin desteği yapmanız gerekebilir. Ama şişmansanız ve kaçak yapmaya çalışıyorsanız, o zaman ‘Neden daha fazla yemek yeme ihtiyacı duyuyorum?’ demeli ve bu konuda uzman hekimden yardım almalısınız. Çünkü bunun nedeni kullanılan ilaç da olabilir.
Devamını Oku